Batılılaşma denilen süreç yada batılılaşma hareketleri genelde Türkiye için kullanılır fakat bu doğru değildir. Türkiye batıya açılan batı tekniklerini, ilmini, düşüncesini kabullenen ilk islam ülkesidir. Bunu o dönem imparatorluktan kopan hatta o tarihte daha kopmamış olan Mısır ile birlikte yapmıştır. 19.yüzyılın tarihini incelediğimiz zaman pamuk gibi ziraate dayanan zenginler dolayısıyla ziraatını batıyla çok iyi bağdaştıran, batı sanayilerini, sevkiyatlarını becere n Mısırın daha zengin bir burjuvası olduğunu ve bu zenginliğin İskenderiye ve Kahire gibi şehirlere aksettiğini ve yaşam biçimi, entelektüel bilgiler dolayısıyla Mısırlıların o tarihte Osmanlı başkentini ve metropollerini geçtiğini görürüz. Batılılaşma Türkiye’de kalmayıp İranada sıçramıştır. Bunun derecesi bizimki kadar olmasa da toplumdaki hareketler yani toplumsal hareketlerde her zaman eşitlik görünmez. Mesela aynı şekilde 19.yüzyılın 20.yüzyılın İran’ında belirli sınıfların batı kültürüne batı dillerine eğilimi daha fazla olmuştur. Bir diğer örnek bizim gerisi diye tanıdığımız Ayetullah sınıfının içinde batı eğitimini bizlerden çok daha yoğun olarak görenler vardır.
Türkiye’nin en önemli özelliği ordu ve bürokrasi gibi çok önemli etkene sahip olmasıdır. Bu yüzden batılılaşma süreci bu iki etkenin etrafında daha sağlam temellerle daha hızlı olmuştur. Batılılaşma yaşamak için girmiştir. Japonya ve Rusya da bize benzemektedir. Tarihte ani değişiklikler yoktur değişimleri yönlendirip değiştirebilirsiniz ama bu tamamen sizin elinizde değildir. Batının tıbbından yararlanılmıştır. Mühendislik, matematik, fizik , kimya ve bununla birlikte yabancı dil ile okunan eserler ve giderek yabancı eğitmenler, öğretmenler yaşantımıza girmiştir. 19.yüzyılın insanı bu bağlamda yavaş yavaş batının etkisinde batı edebiyatına yönelmiştir. Bu saydığımız hayatımıza giren dallar sayesinde oluşan eğitim medreseleri hayatımızdan çıkarmaya başlamıştır. 19.yüzyıl batılılaşmasının en büyük zaafı filolojik ve felsefi mirasa sahip çıkılmaması yani medreselere yeterince dönüp bakmıyorlar ne de medreselerin öbür taraftaki gelişmelerden haberi oluyor. Bunu yenen insanlar vardır. Mesela Ahmet Cevdet Paşa. Batı tipi bir tarihçilik ve hukukçuluk yöntemiyle bakmayı bilir. Bu sayede yol alır. 19.yüzyılın bazı medreseleri astronomiden Fransızcaya kadar yeniliklere yol açmaya çalışıyorlar. Bazıları da orta çağın yöntemlerinden bakış açılarından kurtulamamış. Osmanlı batılılaşma askeri olarak başlamış felsefesi yapılmamıştır. 19.yüzyılda Osmanlının devletinin merkezi bütçesi yoktur. Bu yüzden reformlar sürekli gelişmekte idareye bile yansımakta merkezi hükümet vergileri halktan toplamak için iş bölümüne girmiştir. Duyun-u Umumiye ile birlikte yeniden maliye şekillenmiştir. Devletin ve toplumun içinde yeni gelişmeler meydana geliyor. Araziyi ve arazinin mülkiyetini düzenlemek lazım çünkü temel gelir noktası budur. Ordunun ihtiyacına göre sanayi şekillenmeye başlıyor. Türkiye’nin sanayi ve teknolojik ilerlemesine yol açan faktörler askeri fabrikalardır. Sanayiye ihtiyaç duyulmaya başlanıyor. Cam, porselen, kumaş fabrikaları bu sayede oluşmuştur. Ardından tekstil gelişmiştir.
As a horse ranch operator, I'm in need of tractors capable of handling tasks like arena upkeep, transporting materials, and clearing land. The john deere 750 stands out to me for its dependable performance, but I'm also weighing the benefits of the john deere 4840 due to its superior horsepower. For navigating around stables, the kubota b2601 seems ideal, while the john deere 2010 appears to be a robust choice for managing pastures. Right now, I'm trying to figure out whether the john deere 420 is the most suitable pick for everyday farm chores. Which one would you recommend I go for?
YanıtlaSil