19 Aralık 2011 Pazartesi

Batılılaşma

        Batılılaşma denilen süreç yada batılılaşma hareketleri genelde Türkiye için kullanılır fakat bu doğru değildir. Türkiye batıya açılan batı tekniklerini, ilmini, düşüncesini kabullenen ilk islam ülkesidir. Bunu o dönem imparatorluktan kopan hatta o tarihte daha kopmamış olan Mısır ile birlikte yapmıştır. 19.yüzyılın tarihini incelediğimiz zaman pamuk gibi ziraate dayanan zenginler dolayısıyla ziraatını batıyla çok iyi bağdaştıran, batı sanayilerini, sevkiyatlarını becere n Mısırın daha zengin bir burjuvası olduğunu ve bu zenginliğin İskenderiye ve Kahire gibi şehirlere aksettiğini ve yaşam biçimi, entelektüel bilgiler dolayısıyla Mısırlıların o tarihte Osmanlı başkentini ve metropollerini geçtiğini görürüz. Batılılaşma Türkiye’de kalmayıp İranada sıçramıştır. Bunun derecesi bizimki kadar olmasa da toplumdaki hareketler yani toplumsal hareketlerde her zaman eşitlik görünmez. Mesela aynı şekilde 19.yüzyılın 20.yüzyılın İran’ında belirli sınıfların batı kültürüne batı dillerine eğilimi daha fazla olmuştur. Bir diğer örnek bizim gerisi diye tanıdığımız Ayetullah sınıfının içinde batı eğitimini bizlerden çok daha yoğun olarak görenler vardır.
        Türkiye’nin en önemli özelliği ordu ve bürokrasi  gibi çok önemli etkene sahip olmasıdır. Bu yüzden batılılaşma süreci bu iki etkenin etrafında daha sağlam temellerle daha hızlı olmuştur. Batılılaşma yaşamak için girmiştir. Japonya ve Rusya da bize benzemektedir. Tarihte ani değişiklikler yoktur değişimleri yönlendirip değiştirebilirsiniz ama bu tamamen sizin elinizde değildir. Batının tıbbından yararlanılmıştır. Mühendislik, matematik, fizik , kimya ve bununla birlikte yabancı dil ile okunan eserler ve giderek yabancı eğitmenler, öğretmenler yaşantımıza girmiştir. 19.yüzyılın insanı bu bağlamda yavaş yavaş batının etkisinde batı edebiyatına yönelmiştir. Bu saydığımız hayatımıza giren dallar sayesinde oluşan eğitim medreseleri hayatımızdan çıkarmaya başlamıştır. 19.yüzyıl batılılaşmasının en büyük zaafı filolojik ve felsefi mirasa sahip çıkılmaması yani medreselere yeterince dönüp bakmıyorlar ne de medreselerin öbür taraftaki gelişmelerden haberi oluyor. Bunu yenen insanlar vardır. Mesela Ahmet Cevdet Paşa. Batı tipi bir tarihçilik ve hukukçuluk yöntemiyle bakmayı bilir. Bu sayede yol alır. 19.yüzyılın bazı medreseleri astronomiden Fransızcaya kadar yeniliklere yol açmaya çalışıyorlar. Bazıları da orta çağın yöntemlerinden bakış açılarından kurtulamamış. Osmanlı batılılaşma askeri olarak başlamış felsefesi yapılmamıştır. 19.yüzyılda Osmanlının devletinin merkezi bütçesi yoktur. Bu yüzden reformlar sürekli gelişmekte idareye bile yansımakta merkezi hükümet vergileri halktan toplamak için iş bölümüne girmiştir. Duyun-u Umumiye ile birlikte yeniden maliye şekillenmiştir. Devletin ve toplumun içinde yeni gelişmeler meydana geliyor. Araziyi ve arazinin mülkiyetini düzenlemek lazım çünkü temel gelir noktası budur. Ordunun ihtiyacına göre sanayi şekillenmeye başlıyor. Türkiye’nin sanayi ve teknolojik ilerlemesine yol açan faktörler askeri fabrikalardır. Sanayiye ihtiyaç duyulmaya başlanıyor. Cam, porselen, kumaş fabrikaları bu sayede oluşmuştur. Ardından tekstil gelişmiştir.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Osmanlı Devletin'de Yönetici Sınıf-Reaya Ayrımı

         Osmanlı Devletini diğer devletlerden ayıran en önemli özelliği halkın yönetici sınıf  ve reaya olmak üzere iki farklı sosyal gruba bölünmüş olmasıdır. Bu durum yeni bir sınıflandırma olmamakla birlikte ilk Türk devletlerinden itibaren benzer yapılar ortaya çıkmıştır. Buna örnek olarak İslamiyet öncesi Türk devletlerini söyleyebiliriz. Bu devletlerde han ve ailesi şeklinde bir yapılanma görülmüş , hanın etrafında beyler, kabileler ve halk yer almıştır. Sultan vardır ve sultana bağlı askerler ki bunlara ikta sahipleri denen bir sınıf ve üçüncü olarak ulema ve devlet memurları son olarak da vergi veren sınıf reayadır.
        Osmanlı Devleti müslim-gayrimüslim tarzı bir ayrım yapmadan halkı yönetici sınıf ve reaya olmak üzere ikiye ayırmıştır. Osmanlı Devletinin temel amacı  fetihlerle beraber yeni topraklar ele geçirmek ve İslam dinini yaymaktır. Devlet içinde askeri sınıf ağır basmakla birlikte dört ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar : seyfiye, ilmiye, kalemiye ve saray hizmetlileridir. Osmanlı Devleti fetih ve gaza temeli üzerine kurulduğu için uzun süre ilmiye ve seyfiye etkili olmuştur. İlmiye sınıfının başı şeyhülislamdır. İlmiye sınıfı yetiştiren yer medreselerdir. Medreseyi bitirenler kadı yada müderris olarak görev yapar.
       Osmanlı Devletinde katipler ikiye ayrılmıştır. Bunlar: katiban-ı ahkam-divan ve katiban-hazine-i amiredir. Birinci gruptakiler nişancıya ikinci gruptakiler ise defterdara bağlı olmuşlardır. Seyfiye ve ilmiyedeki bozulmalar ve güç kayıplarından sonra kalemiye ön plana gelmiştir. Birun, Enderun ve harem ise yönetici sınıf içinde yer alan saray hizmetlileridir. Yönetici sınıf-reaya kavramı imparatorluğun sonuna kadar devam etmiş, padişah çok olağanüstü bir durum karşısında reaya sınıfından olan birini askeri sınıfa geçirmiştir.
      Osmanlı Devletinde yönetici sınıf dışında kalan herkes reaya olarak kabul edilmiştir. Sadece kırsal kesimde yaşayan ve tarımla ilgilenen kesim reaya değildir. Bu nedenle reaya  sınıfı  farklı üretim alanları  ve farklı gelir gruplarını içinde barındırmıştır. Bu grup içinde hem kırsal alanda üretim yapan köylüler, hem de şehirde yaşayan tüccarlar yer almaktadır. Osmanlı Devletinde reayada farklı ortakçı kullar adı verilen bir grup vardır. Bu grup kölelikle, hür köylüler arasında bir yerde olup serflerle benzerlik göstermektedir. Daha sonra ortakçı kullar ortadan kaybolmuştur. Ortakçı kullar her alanda kısıtlamalara karşı kalmıştır. Üretim araçları üzerinde hakları yoktur.
      Sonuç olarak yönetici sınıf ve reaya adı altında olan bu iki grup Batı’da ortaya çıkan sınıf kavramından tamamen farklıdır. Yönetici sınıf vergi ve bazı idari haklarla sınırlı ölçüde ayrıcalıklıdır. Reaya bu konuda daha avantajlıdır ve devletin koruması altındadır. Yargı devletin elindedir. Tüm bunlara rağmen Osmanlı Devletinde bir sınıftan diğerine geçmek çok alışılmış ve kolay olmamasına rağmen imkansız değildir.
     
       
       
        

5 Aralık 2011 Pazartesi

Sanayi Devrimi

         Sanayi İnkılabı,buhar gücünün bulunması,bu gücün üretimde kullanılmaya başlanması sonucunda ortaya çıkan üretimin basit el aletleri ile pahalıya ve yavaş yapılması uygulamasının terk edilmesi,üretimin fabrikalarda hızlı ve ucuza gerçekleştirilmesi olayıdır.Yani Sanayi İnkılabı üretimde basit el aletlerinin yerini,makinenin almasıdır.Sanayi İnkılabı,”Globalleşme” denilen,pazarları ve üretimi dünya boyutuna taşıyan ekonomik dönüşümün de başlangıcını ifade etmektedir.Sanayi İnkılabı küçük sermayeden,büyük sermayeye,yani kapitalizme geçilmesini sağlamış,küçük sanayi kuruluşlarının yıkılması,ucuz ve bol üretimi dünya ticaret dengesini değiştirmiştir.Sanayi İnkılabı ile birlikte Avrupa’da hammadde ve pazar problemi yaşanmıştır.Bu problem batılı ülkeleri hem milli sınırları içinde,hem de sömürgelerinde koruyucu tedbirle almaya ve yeni pazarlar bulmaya zorlamıştır.Kalabalık nüfusu,yer altı ve yerüstü zenginlikleriyle Osmanlı Devleti bu açıdan Batılılar için önemli bir Pazar niteliği taşımıştır.Osmanlı Devleti’nin Sanayi İnkılabı’ndan olumsuz yönde etkilenmemek için alması gereken önlem yüksek gümrük uygulayarak Avrupa mallarına karşı yerli sanayisini korumak ve sanayiini çağdaş teknolojiyle güçlendirerek,Batı malları ile rekabet edebilecek duruma getirmektir.Ancak bunların hiçbiri yapılmadığı için Osmanlı Devleti,Sanayi İnkılabı’ndan olumsuz yönde etkilenmiştir.

          Mal üretimi çoğaldıktan sonra,artık kapitülasyonların tanıdığı ayrıcalıkları da yeterli görmeyen Batılılar,Osmanlı Devleti’nin uyguladığı ticaret yasaklarından,tekel uygulamalarından şikayetçi olmaya başlamışlardır. İngilizler,Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın çıkarttığı isyan ortamından faydalanarak,1838 Ticaret Antlaşmasıyla bu şikayetlerden kurtulma imkanını elde etmiş,bunu diğer büyük Batılı devletler izlemiş ve ülke adeta bir yarı sömürge ağı içine düşmüştür.Avrupa malı ucuz ve bol miktarda Osmanlı pazarına girerken,Osmanlı ülkesindeki hammadde daha ucuza yurt dışına çıkarılmış,bu da yerli sanayinin gelişmesini engellemiştir.Osmanlı Devleti’nin savaşlar yüzünden mali durumunun bozulması ve izlediği yanlış ekonomik politika,onu Batılı devletlerden borç almaya zorlamıştır.Alınan borçlar yerinde kullanılmadığı için,devlet bu paraların faizlerini bile ödeyememiş ve iflas ettiğini açıklamıştır.Batılıların,Osmanlı Devleti’nden alacaklarını tahsil etmek gayesiyle 1881’de kurulan Duyun-u Umumiye Teşkilatı,devletin gelirlerinin önemli bir bölümüme el koydurmuştur.Bu da Osmanlı Devleti’nin mali bağımsızlığını yitirmesine neden olmuştur.Osmanlı Devleti’nin bu şekilde borçlanması yabancı müteşebbislere yaramıştır,Türk müteşebbisler ya tamamen ortadan silinmiş,ya da yabancılarla anlaşarak çalışmalarına devam etmek zorunda kalmışlardır.Bunun sonucunda demiryolu,limanlar,elektrik-havagazı,su ve maden ocakları hep Avrupalı işletmeciler tarafından işletilmiştir.amacı kar etmek olan bu şirketler,milli kaynakları rasyonel olmayan bir şekilde kullanarak zenginleşirken,ülke kaynaklarını kurutmuşlardır.


          Osmanlı çok kendi içlerine kapanmış ve aynı zamanda yenilikleri takip etmiyorlardı. Osmanlı Devleti’nin çöküşünde Batı’nın geleneksel toplum yapısından yani tarım toplumundan, modern toplum yapısına yani sanayi toplumuna geçmesi (Fransız Devrimi, Sanayi Devrimi) ve Osmanlı Devleti’nin bu sürece uyum sağlayamayarak, geleneksel toplum yapısından modern toplum yapısına geçemeyişi etkili olmuştur. Sanayi İnkılâbı’nın sonunda sanayileş­mesini tamamlayan Avrupalı devletlerin sömürge ve pazar arayışları arttı, bu durumun sonucunda Osmanlı Devleti toprakları üzerinde çıkar çatış­maları başladı. Avrupalı devletler 19. yüzyılda azınlık haklarını ve kapitülasyonları bahane ede­rek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karıştılar.Osmanlı Devleti, Avrupa’da meydana ge­len bu gelişmeleri yeterince takip edemediğinden dağılması hızlandı. Endüstri Devrimi sonucunda Osmanlı İmparatorluğu'nda küçük atölyeler ortadan kalkmış işsizlik artmış ,dış ticarette denge bozulmuştur.Osmanlı Devleti, Avrupa mallarının istilasına uğramıştır.Sonuç olarak Osmanlı Devleti,dışarıya hammadde satan ve dışarıdan mamül alan bir ülke haline gelmuştir.Ekonomide başlayan bu gerileme siyasi çöküşü hızlandırmıştır. Sanayi İnkılabı, geri kalmış, teknolojik gelişmesini tamamlayamamış ülkeler için büyük bir sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir. Bu ülkeler Endüstri İnkılabını gerçekleştirmiş olan ülkelerin hammadde ve pazar kaynağını oluşturmuştur. Osmanlı Devleti açısından da Sanayi İnkılabı çok büyük sıkıntı yarattı. Kapitülasyonların da olumsuz etkisi yüzünden Osmanlı ekonomisi çöküntüye uğradı. EI tezgahlarından oluşan yerli sanayi dağıldı.